TOPRAK SATAN VATAN SATAN MIDIR?

Çok popüler yaklaşımlar sergilemeden bugünkü hükumetin ekonomi politikalarını yalın şekilde irdelediğimizde sadece son 15 ayda 30 milyar usd lık özelleştirme sonrasında halkımızın refah seviyesinin görünür şekilde artması gerektiği konusunda herkes hemfikir.

Ayrıca özelleştirmenin ana felsefesinin verimli çalışmak olduğu düşünülürse, özelleştirilen bu kurumların oluşturacağı katma değer, üretim ve istihdam artışı ekonomiye ek güç sağlamış olması gerekir.


Yani hem 15 aylık satış geliri olan 30 milyar usd, hem de bu üretim yerlerinin daha verimli olması, halka görünür bir şekilde olumlu yansıması kaçınılmaz bir gerçektir.

Ancak öyle midir? Maalesef hayır.

Ayrıca, özelleştirme yapılan kurumların iyi analiz edilme zorunluluğu vardır. Kurumların kimliğinden değil ama faaliyet gösterdiği alanlardan bahsediyorum, iten ve çeken güç olan enerji, mutlak güç haline gelmiş ve enerjiye sahip olma oranı, dünyada ‘’büyük abi’’ olmayla eşdeğer.

Finans sektörü ise 2. büyük güç.

Dünyanın büyük abileri enerji ve finans sektöründeki güçleriyle sözlerini dinletiyorlar.

1990-2000 yılları arasında en hızlı özelleştirme yapan ülke 110 milyar usd lık kısımla İtalya iken, buradaki özelleştirmelerde enerji ve finans sektöründeki kurumlar neredeyse %2 ler seviyesinde kaldı.


Özelleştirme ancak doğrudan üretim metotlarının modern teknoloji yatırımlarıyla yapılabildiği sektörlerdeydi. Bizde ise tam tersi, yani yaşayan,yaşatan, gelir getiren,ekonomide motor vazifesi gören, ulusal birliğin temeli olan sektörler;

enerji, telekom ve finans.

Başka bir açıdan düşünelim, Kurtuluş savaşında Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar neden memleketimin güney kısımlarını istila etmek üzere buralara geldiler?, turizm işletmeciliği için değil herhalde.


Milyonlarca Fransız, İngiliz veya İtalyan vatandaşlarını buralara yollayıp, sayfiye, yazlık yaptırmak için hiç değil.

Çünkü, buralardan tüm ortadoğuyu kontrol etmek ve Canım Memleketimin yeraltı ve yerüstü nimetlerini kendi halkına transfer etmek için.

Enerji, finans sektörlerini yönlendirebilmek için.

Peki o zaman biz neden ''kurtuluş savaşını'' yaptık .

1923 te kurtulmuştuk, peki bugün itibarıyla kurtulduk mu?

Bugüne baktığımızda iletişim, enerji ve finans sektöründe ulusal bir politika izleyebilecek bir gücümüz ve olanağımız kaldı mı? hayır.
Globalleşen dünyada ulusalcılık anlayışı ne kadar geçerli. Evet geçerli.

Tabii ki iktisadi hayayatta globalleşen ekonomi çerçevesinde uyumlu adımlarla dünya konjonktürünü izlemek gerek, ancak bunun anlamı ulusal bağımsızlığı tehlikeye sokacak davranışları önemsememek olmamalıdır.

Mevcut hükümet evveli, Canım Memleketimin toplam borcu (hiçbir özelleştirme yapmadan) 230 milyar usd iken son 15 aylık gelirin 30 milyar usd olduğu bir süreç sonrası, toplam borcumuz 400 milyar usd’a yaklaşmıştır.

Nasıl oluyor?

Cevap basit, üretmeden kaynak oluşturmadan, tüketim.

Bakmayın siz öyle ihracatta rekorlar kırdığımıza. Ihracatımızın ithalatı karşılama oranı nedir? Ne kadar ihracat?, ne kadar ithalat yapıyoruz? Siz ona bakın. Üretimdeki ithalat bağımlılığı hergeçen gün artıyor, yani üretenin değil ürettirenin kazandığı ve bağımlılık yarattığı bir ortam oluşturuluyor.

Amannn dikkat, bu işin sonu yok ey Hükumet. Ayağımızı denk almamız lazım, bu vatan hepimizin.


Altından kalkamayacağımız kararlar almayın.

Toprak satan, vatan satan değildir ama ülke kaynaklarını ve çocuklarımızın geleceğini satanı önce bu millet sonra da tarih yargılayacaktır.

bir daha düşünelim...

1923 te kurtulmuştuk, hala kurtulmuş olarak yaşamaya devam edebilecekmiyiz?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Endüstri 4.0 dan Toplum 5.0 a doğru hızlı entegrasyon

Panurge'ün Koyunları

Endüstri 4.0 ya da Atı alan Üsküdar ı geçiyor